El yıkama

Ortalama bir insanın gün içinde sokaktan eve gelme, yemek yeme, tuvaletten çıkma vb. gerekçelerle günde en az birkaç kez pratik ettiği kişisel temizlik eylemi. Pandemi sırasında, “Bulaş”ın panzehiri olabildiği gibi, bir obsesyonun ya da yeni bir paranoyanın (“Kapıcıya çöpü verdikten/ Kargocuya para verdikten/ Kapı koluna dokunduktan sonra elimi yıkamış mıydım ben?”) konusu olabilmiş hadise. Twitter’daki kimi etkileşimlere bakılırsa, erkeklerin kadınlara kıyasla daha seyrek ve daha uyduruk biçimde yerine getirdikleri temizlik eylemi. Daha önce de üniversitelerin, çeşitli kurumların ve hatta benzinliklerin tuvaletlerinde kullanıcılara resimle, yazıyla izah edilen bu eylem, pandemiden sonra Sağlık Bakanlığının televizyon spotlarının, türlü çeşitli sağlık çalışanlarının açıklamalarının da konusu oldu. Pandemiden sonra öğrenip benimsediğimiz el yıkama biçiminin, daha önce büyük ihtimalle pek çoğumuzun el yıkama biçimiyle pek ilgisi yoktu. “20 Saniye” kuralına riayet edebilmek için içinden bir şarkının nakaratını söyleyenler mi istersiniz, dışından yirmiye kadar sayanlar mı… Zira, yeni, gayrı resmi el yıkama yönergesi uyarınca, ellerimizi en az yirmi saniye boyunca ve avuç içlerinden, tırnak aralarına, elin dış yüzeyinden başparmak çevresine kadar epey ayrıntılı biçimde yıkamak gerektiğini öğrendik. Evde olduğumuz durumda bile ellerin yarım saatte bir yıkanması gerektiği, o panik döneminin söz bulutu içinde söylenenler arasındaydı. Bunun üzerine bir de dezenfektan ve kolonya kullanımı eklenince, aşınan, açılan, çatlayan ellerin de enfekte olma riskini beraberinde getirdiği televizyonlarda konuşan uzmanlar tarafından hatırlatıldığında, bir an bir aklımız seğirir gibi oldu. Enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Özlem Azap Kurt, bilinmezlik karşısında duyulan paniğin tavan yaptığı bir Mart günü, HALK TV ekranlarında ellerimizi gün boyu yıkadıktan sonra, gece yatmadan önce kremle güzelce nemlendirmemiz gerektiğini söylediğinde, sürecin belki de en güleç ve en sempatik yüzlerinden biri olarak aklımıza kazındı. 

Uzaya araba gönderecek kadar ilerleyen medeniyetimizde virüse karşı en güçlü silahımız,  Serdar Ortaç’ı bile tedirgin eden egzama tehlikesi, dünyayı obsefif kompülsif bozukluğa sokacak eylem olarak zihinlere kazındı.