Kirlenme özgürlüğü

Karantina çoğu insanın vazgeçtiği kötü alışkanlıklara geri dönmesine neden oldu. Çamaşır suyu koklamaktan vazgeçip, koridor kenarlarındaki toz kümelerine bir tekme atıp, kahve eşliğinde neşeyle kitap okumaya geçmek epey zamanımı almıştı. İçimdeki temizlik aşkını, yasak aşklar gibi kırk kilitli sandıklara kapamıştım çok uzun yıllar önce. Artık oyuncakları hayvanlar, arabalar, legolar, bebekler olarak kategori ederek toplamıyor, çorapları kare şeklinde aynı ebatta katlamıyordum. Giysi askıları ve çekmedeki çatal bıçaklar aynı yöne bakmıyor, hepsi karmakarışık, kim kime isterse ona bakıyordu.

Makineden çamaşırları katlayarak çıkarmak, uzundan kısaya doğru sıralayıp asmak geride kaldı sanıyordum. Temizlik sonrası beyaz çorap giyip evde gezip, çorabın altı kirlendiyse tekrar evi silmek, fayans aralarına diş fırçasıyla girmek, kafayı sıyırmadan önce kürdanla ocak kenarlarını sıyırmak bana bir yıldız kadar uzaktı. Tüm temizliği bitirince eline ıslak mendil alarak elektrik prizlerini silmenin verdiği yalancı huzurun elinden zor kurtarmıştım kendimi. Kendimi tedavi ettiğimi sanıyordum. Artık doğal deterjanlarını kendi yapan, “zehirsiz ev zehirsiz yaşam!” sloganıyla yaşayan rahat ve organik bir hatuna dönüştüğümü sanıyordum. Kendimi eve gelen temizlikçi ablalarımın insafına terk etmiştim nicedir. Yüklüğün en üstteki tozlu rafından ben sorumlu değildim artık, yaşasın! Özgürdüm!

Taaa ki karantinaya kadar. Kirlenme özgürlüğüm de karantinadaki tüm özgürlükler gibi tutsak olmuştu. Her şey bir sabah kalkıp içime bir güneş gibi dolan dayanılmaz temizlik isteğiyle başladı. Dış kapıyı, asmalıkları ve tüm eski her şeyi deliler gibi boyamaya başladım, nerdeyse otobüs durağını bile boyayacaktım. Gidip marketten uzun süredir kullanmadığım, bir bidon domestos aldım. Kapağını kaldırıp bir doz koklamamla içimdeki temizlik canavarı, tekrar hortladı. Sigarayı bıraktıktan sonra ilk çekilen nefes gibiydi. Her şey bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Hemen camlara baktım, dışarda kar yağmıyordu, Tanrım camlar çok kirliydi, üstelik dışarısı günlük güneşlikti. Görmeyen gözlerim görür olmuştu, zamanında nasıl bir perde çektiysem artık. Daha sonra kendimi evdeki tüm jaluzi perdeleri söküp, duşa kabinin içinde  fırçayla köpürtürken buldum. Artık kendimi kaybetmiştim, kaloriferlerin mazgallarını kulak pamuğuyla temizleme fikri aklımdan çıkmıyordu. Sonra duvarları neyle silsem diye plan yaparken yakaladım kendimi. Kendimle çatışıyor, en sonunda kendimi kandırıp işe koyuluyordum. Allahım n’olur ben elime hortumu alıp çatıyı yıkamadan, bu karantina bitsindi. Durmak, eski kirli günlerime geri dönmek istiyordum. Ne de olsa kirlenmek güzeldi di mi, di mi di mi? Söyleyin n’olur kirlenmek güzeldi dimi? HE Dİ Mİ!?