Uzaktan eğitim

Salgın sebebiyle başlayan dijital eğitim modeli. İletişim biliminin ne olduğunun pratik kanıtı. Bir ya da birkaç kişinin anlatıcı olduğu, bir kısım diğerlerinin de sürekli dinlediği bir sözelliğin bir iletişim sağlamadığını ortaya koymuş olan eğitim tekniği. Yine de çoğu kişi neden işe yaramadığını yorumlayamadı. Oysaki iletişimin temel özelliğinin konuşmak değil, etkileşim ya da etki-tepki olduğu gerçeği gözden kaçırılmıştı.

Ev halinin eğitime taşınması, bağlantının zayıflığı sebebiyle hocanın ekranda donması, annenin elinde mandalinayla kadraja girme hali.  

Pandemiden önce adını en fazla üniversitelerin ilgili bir birimi olarak tanıyıp bildiğimiz, 2020 Mart ayı ortasında eğitime verilen idari aradan hemen sonra, en iyi ihtimalle uzmanı, en kötü ihtimalle mecburu olduğumuz eğitim türü. İlk, orta ve lise düzeyindeki karşılığı Milli Eğitim’in EBA’sı (Eğitim Bilişim Ağı) olmuş, ilkin Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu içeriği pandeminin daha ilk günlerinde hazırdan çekip çıkarması beğeniyle karışık bir şaşkınlık yaratmış olsa da, EBA ve öğretmenlerin Zoom vs. gibi sistemler aracılığıyla yaptığı uzaktan dersler, anne-babaları, ama elbette ev içi işbölümünün daima eşitsiz niteliği nedeniyle, öncelikle anneleri hayattan bezdiren bir pratiğe dönüşmüştür. Konuşmayı henüz birkaç yıl önce öğrenmiş ve haliyle uzaktan yapılan derse konsantre olması doğası itibarıyla imkânsız çocuklarıyla tam zamanlı ders dinleyen anneler, ev içi gündelik hayattaki çoğu dönüşümü olduğu gibi, bu dönüşümü de aleyhlerine deneyimlemişlerdir. Üniversiteler ise, Milli Eğitim Bakanlığı kadar atik davranamamış, kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra Moodle, Zoom, Google Classroom vb. veya kendilerine özgü başka yöntemlerle uzaktan eğitime başlamıştır. Faili kadar öyküsü olmakla birlikte, genel olarak bu sürecin, özellikle başlangıç döneminde hocasına da, öğrencisine de, evde çıplak yakalanmış olma deneyimine benzer bir deneyim yaşattığı, derslik ortamının alışılageldik sosyal teamüllerini derdest ettiğini söyleyebiliriz. Hoca gözüyle, kürsüde oturmaya çok da meraklı olmayıp ekranda eşit yer kaplayan bir görüntü olarak var olabilme esnekliğine sahip hocanın, bu derdest olma haline daha kolay uyum sağlayabildiğini, “hoca” olma ayrıcalığına takılıp kalmış üniversite hocasının bu süreçte varoluşsal buhranlara düşüp cehennem azabı çekmiş olduğunu söyleyebilirim. Bu dönemde YÖK’ün 2020 Nisan ayı başında tanımış olduğu bir hak sonucu kaydını dondurup rahata ermiş öğrenci, uzaktan eğitimde ayrıca şevke gelmiş öğrenci, kameranın önüne vesikalık fotoğrafını koyup gitse yokluğunu fark etmeyeceğimiz kadar pasif öğrenci, ders başladıktan sonra “bağlantımda sorun var” diyerek ortadan kaybolan öğrenci gibi kategoriler ortaya çıkmıştır. Kategoriler elbette aşılmak ve aşındırılmak içindir; kamerasını ve mikrofonu kapatıp ders esnasında duşa giren öğrenci, bilgisayarı olmadığı için telefondan ders dinleyen ve en nihayetinde hocasına “Her ders için 1 GB’lık internet paketi almam gerekiyor; bu yüzden derse maddi nedenlerle devam edemeyeceğim” diyen öğrenci, belki panikle, belki uzaktan dersin hoca egosuna yer yer dokunan niteliği nedeniyle, normalde yapmadığı halde, her hafta response ya da yüzlerce sayfalık okuma yahut üç saatlik aralıksız ders anlatımıyla öğrencisini duman etmiş hocanın hikayesi gibi hikayeler de vakidir. Hasılı, uzaktan eğitim getirdikleri ve götürdükleriyle, eğitim işinin yüz yüze sosyal etkileşimle ne derece hemhal bir iş olduğunu ve eğitimin insani karakterini hatırlamamıza vesile olmuştur.